Yumurta kolilerini atmayın lazım oluyor :) Uzun zamanıdır nasıl kapı süsü yaparım diye düşünüyordum bir kaç gün araştırdım, yumurta kolisinden çiçek yapıldığını gördüm başladım uygulamaya....
Aman Allah'ım, süper oldu kendimle gurur duydum.
önce yumurta kolisinin hangi yüzü ile uygulayacaksak o yüzü sprey boya ile boyuyoruz,sonra yumurta kolisini kesiyoruz
Ben kolinin pürüzsüz yüzeyinden uyguladım boyaması kolay oluyor ayrıca önce sprey boya kullandığımız için ince boyama işi daha kolay oluyor sprey boya kullanmaya bilirsiniz fakat koli boyayı emiyor.
Siz nasıl istiyorsanız o şekilde kesiyorsunuz buradaki püf nokta kestikten sonra çiçeklere form vermek ne kadar iyi form verirseniz o kadar doğal görünüyor.
Ben hemen üst resimdeki gibi kestim ama pürüzsüz yüzeyini kullandım sizde keserken ona göre kesin!!!
Sonra kestiğiniz koliden üç adet iç içe geçiriyorsunuz en alttaki büyük ortadaki daha küçük en küçük de en üstekini kesin yani ebatlarını ayarlayın.
Silikon yapıştırıcı ile iç içe yapıştırın, ben ortaya inci koymayı tercih ettim siz başka tasarımlar yapabilirsiniz.
Bu şekilde yaptıktan sonra düşündüm eksik bir şeyler vardı, boyası evde boya yok aklıma kullanmadığım ojelerim geldi :) oje ile boyadım hatta çatlayan oje dahi kullandım
aşağıdaki resimde solda ki çiçeği çatlayan oje ile boyadım.
çiçekleri tek renk yaparsanız daha doğal duruyor.
geçen yazımda gazete kağıdından şapka yapımını paylaşmıştım,şapkanın gölgelik kısmı ilk uygulama beğenmedim gölgelik kısmını sökmüştüm evde atıl biçimde duruyordu onu beyaz yağlı boya ile boyadım bir gün kuruduktan sonra çiçekleri üstüne silikonla yapıştırdım
Bakın süsün arkasın tamamen gazete kağıdı ve yumurta kolisi kullanıldığı çok belli
Bu çiçeklerle fotoğraf çerçevesi,ayna,kapı süsü ne isterseniz yapabilirsiniz
Tasarımda sınır yok sadece isteyin,düşünün ve yapın...
Bir Çin atasözü der ki:Bir işi yapacak olan yolunu bulur, yapmayacak olanda bahanesini...
BİR SOSYAL PAYLŞIM SİTESENDE UĞUR DÜNDAR'IN KALEME ALDIĞI YAZIYI BİZ YÜCE TÜRK MİLLETİ İLE PAYLAŞMAK İSTEDİM. BUYRUN ATAMIZ SORULARA VERDİĞİ ASİL CEVAPLAR VERMİŞ.
Sosyal medyada bir Atatürk düşmanı, Atatürkçülere, cevaplamaları için 15 soru (!) sormuş! Aklınca da “Ataputçu” dediği biz Atatürkçülerin bu sorulara cevap veremeyeceğini belirtmiş! Alıntıladığımız sorular doğrudan Atatürk’e sorulduğu için, cevaplar da Atatürk’ün ağzından verildi.
CEVAP: Kur’an’da dini/siyasi yetkilere sahip bir lider anlamında halifelik yoktur. Kendini “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olarak gören sultanlara/padişahlara dinsel meşruiyet kazandıran uydurma bir kurum olduğu için kaldırdım halifeliği… Böylece Muaviye’nin, İslamın özüne aykırı olarak yarattığı sultan/halife ŞİRK DÜZENİ’ne son verdim. Ayrıca halifeliği hiçbir işe yaramadığı için kaldırdım desem de yeridir. Bakın, I. Dünya Savaşı’nda Müslüman Arapların Osmanlı’ya karşı İngilizlerle birlikte hareket etmesini engelledi mi halifelik? Hayır! En önemlisi de İngiliz emperyalizmi Halife/Padişah Vahdettin’e her istediğini yaptırmadı mı? Bu arada Osmanlı’yı parçalayan idam fermanı Sevr Antlaşması’nda İngilizler ısrarla halifenin/halifeliğin varlığını korumasını istemişlerdir. Halifeliği kaldıracağım günlerde de İngilizler Hint Müslümanı kılığında iki casuslarını (Emir Ali ve Ağa Han) devreye sokarak halifeliğin kaldırılmaması için çaba harcamıştır.
SORU 2: 1932’DE EZANI NEDEN YASAKLADIN?
CEVAP: Ezanı yasaklamadım. Ezanları gürül gürül, üstelik halkın anlayacağı dilde Türkçe okuttum. İnan, Allah Türkçe de bilir! Böylece güzel dilimiz Türkçeyi en yükseğe, minarelere çıkardım. Ezanları yasaklayacak olan işgalci Yunanlardı. Onları bu topraklardan ben kovdum. Böylece ezanların susmasını engelledim.
SORU 3: AYASOFYA’YI NEDEN KAPATTIN?
CEVAP: Ayasofya 1000 yıldan fazla kilise 500 yıl kadar cami olarak kullanılmış dünyanın en eski mabetlerinden biridir. İki büyük tek tanrılı/ilahi din; Hıristiyanlık ve İslamiyet için kutsal olan bu tarihi mabedi, İNSANLIĞIN ORTAK KÜLTÜR MİRASI olarak gördüğüm için KORUMAK ve gelecek kuşaklara aktarmak istedim. Bir tarihi yapının en iyi şekilde KORUNMASI ve SERGİLENMESİ için o yapının müze olması gerektiğine inanırım. Bu nedenle Ayasofya’yı müze yaptım. Bu arada Fatih’in Ayasofya Vakfiyesi diye bir şey yoktur. Bu konudaki iddia uydurmadır. Ayrıca Ayasofya’nın bulunduğu bölgede çok sayıda büyük cami vardır. “Ayasofya’da namaz kılanlar daha çok sevap kazanır!” diye bir İslami kural da olmadığına göre, yaptığım hem DİNE hem İNSANLIĞA uygundur.
CEVAP: Gelişmiş ülkelerle, özellikle Avrupa ile siyasi, ticari, ekonomik ilişkileri güçlendirmek istedim. Böylece Müslüman Türkiye’nin her bakımdan Avrupa ile yarışır duruma gelmesini amaçladım. Bunun için tatili cumadan pazara aldım. Ölçüleri ve takvimi de bu nedenle değiştirdim. Mesela tüm uygar dünyada pazar günleri tatildir… Batı’da eskiden cumartesi günleri de yarım gün çalışılırdı. Bizde nasıl? Perşembe yarım gün, cuma tatil. Dış dünyayla ilişkide bulunulabilecek tam üç gün kalıyor. Ne yapılabilir bu kısa sürede. Ben makul ve akla uygun olanı tercih ettim. Bu değişikliğin geçmişin izlerini silmekle ilgisi yok. Tamamen pratik ihtiyaca uygun olarak yaptım. Aynı şeyi Ruslar ve Çinliler de yaptı.
SORU 6: BİR BEZ PARÇASI (ŞAPKA) İÇİN ALİMLERİ ASTIN?
CEVAP: Şapka Devrimi için tek bir “alim” asmadık. İskilipli Atıf, şapka takmadığı için veya Şapka Devrimi’ ne karşı (üstelik bu devrimden önce) kitap yazdığı için değil, Kurtuluş Savaşı yıllarında başkanı olduğu cemiyet “ihanet bildirileri” yayınladığı için ve dini istismar ederek halkı kin ve düşmanlığa yönelttiği için o zamanki yasalara göre” vatana ihanet” suçundan asıldı.
SORU 7: FİLİSTİN’DE NEDEN İHANET ETTİN?
CEVAP: I. Dünya Savaşı’nda Alman komutanların, özellikle Filistin’de Alman Liman von Sanders’in başarısızlığı sonunda tüm ordularımız dağılmışken, bizim üç katımız büyüklüğündeki ve bazı Arap aşiretlerince destekli, üstelik büyük bir hava gücüne sahip İngiliz Ordusu’nun önünden Türk Ordusu’nu başarıyla geri çektim. Halep’te sokak savaşları verdim. Bunun ayrıntılarını 1926’da Falih Rıfkı’ya anlattım. Son olarak Ekim 1918’de İngilizlere karşı Katma Muharebesi’ni kazandım. Halep’in kuzeyinde Türk süngüleriyle adeta doğal bir sınır çizdim. Yıldırım Orduları günlerimde (ki bu on gündür) Adana, Urfa, Maraş, Antep’te direniş yuvaları kurdum. Bu çalışmalarım Kasım 1918’in ilk günlerine denk gelir.
CEVAP: Mondros’un 11.maddesi gereğince Türk Ordusu 1918’de Azerbaycan’ı boşaltmak mecburiyetinde kaldı. Ben Nahçıvan’a yönelik Ermeni saldırılarını şiddetle protesto ettim. Hatta Nahçıvan savunması için gizlice bölgeye subaylar gönderdim. Hatta Ruslar ile anlaşma yapmaya gönderdiğim Yusuf Kemal Bey’e “Nahçıvan Türk Kapısıdır. Bu hususu nazar-ı itibara alarak elinizden geleni yapınız.” emrini verdim. Daha Kurtuluş Savaşı yıllarında Azerbaycan’la dostça ilişkiler kurdum. 18 Kasım 1921’de yapılan büyük bir merasimle Azerbaycan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Bayrağı’nı bizzat ben Ankara Cebeci’ deki temsilcilik binasına çektim. Bu sırada yaptığım konuşmada Azerbaycan ve Türkiye halkının “kardeş” olduğunu belirttim. “Kardeş Azerbaycan” Kurtuluş Savaşı’nda Başkan Nerimanov eliyle bize maddi yardımda da bulundu. Azerbaycan’la kültürel ilişkilere de büyük önem verdim. Örneğin 1926’da Bolşevikler Azerbaycan’da Latin Alfabesi’ni yürürlüğe koydu. Bildiğiniz gibi biz de 1928’de Latin harflerine geçtik. Böylece kültürel ilişkilerin zayıflamasına engel olduk. Tarih ve Dil Kurumları da tüm Türk halklarıyla olduğu gibi Azeri Türkleri’yle de tarihsel kültürel derinlik kurmamızda etkili olacaktı. Kısacası ben Azerbaycan’ın ve tüm soydaş ve mazlum milletlerin tam bağımsızlığı için çabaladım.
SORU 9: ALİ ŞÜKRÜ BEY’İ NEDEN ÖLDÜRTTÜN?
CEVAP: Ali Şükrü Bey, bana muhalifti ama bir vatanseverdi. Ben her şeyden önce, bana karşı Meclis içi muhalefetin önemli isimlerden biri olan Ali Şükrü Bey’i öldürtecek kadar aptal değilim! Böyle bir cinayetin benim üzerine yıkılacağını, bu nedenle Meclis’teki muhaliflerce suçlanacağımı düşünemeyecek kadar da strateji yoksunu da değilim! Ali Şükrü Bey’i ben öldürtmedim. Ben fikirlere fikirlerle karşılık verilmesi gerektiğine inanırım. Ayrıca İngilizler padişah Vahdettin’i ve Meclis içindeki bazı muhalifleri -ki aralarında güvendiğim bazı arkadaşlarım da var- kullanarak bana Meclis içi bir darbe yapmak istemişler, bunun için her türlü komploya başvurmuşlardı.
SORU 10: SOY AĞACIN NEDEN ÇIKARTILAMIYOR?
CEVAP: Soy ağacım ortadadır. Bu konuda çok bilgi, çok kitap var. Ayrıca soyumdan sopumdan sana ne? Yoksa sen ırkçı, faşit falan mısın? Önemli olan soy sop değil bir insanın mensubu olduğu milletine ne kadar hizmet ettiğidir. Ama yine de merakını gidereyim: Ana baba soyum Türkmendir. Ana tarafından Konya, Karaman, (Konyar), baba tarafından Aydın, Söke taraflarında yaşayan Yörüklerindenim. Atalarım Osmanlı’nın iskan siyaseti gereği 1400’lerin sonunda Karaman’dan, Söke’den alınıp Makedonya ve civarına yerleştirilen Evlad-ı Fatihan’dandır. (yedi göbek Türk) Dedelerim Sofuzade Feyzullah Efendi ve Hafız Ahmet Efendi’dir…
SORU 12: TÜM DEVRİMLERİN NEDEN İSLAMA AYKIRI?
CEVAP: Tüm devrimlerim İslam’ın özüne uygun, din zannedilen hurafelere, uydurmalara aykırıdır. “Hangi şey ki akla, bilime, milletin menfaatine uygundur o şey dinidir”. Benim tüm devrimlerim de akla, bilime ve milletimin menfaatine uygundur.
SORU 13: ÖLÜMÜNLE SOYUN NEDEN KESİLDİ? AKRABALARIN YOK MU?
CEVAP: Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu ben, benim CHP’m değil, CHP’ye muhalif Menderes’in DP’si çıkardı. Ayrıca bu kanunun beni koruduğu falan da yok… Baksana sen bile bana ağzına gelen her iftirayı atabiliyorsun! Dersini aldın sanırım çocuk!
NOT:Atatürk düşmanı (eleştirmek başka düşmanlık başka) yobaz-liboş takımının tüm yalan ve iftiralarına, tarihçi-yazar Sinan Meydan, yukarıda okuduğunuz satırlarda olduğu gibi, tokat niteliğinde belgeli cevaplar veriyor. “Yalana esir olma!” diyen değerli tarih araştırmacısı Meydan’ı bu çabaları nedeniyle hem kutluyor, hem de çok teşekkür ediyorum..
PEKİ DÜNYA ATAMIZ İÇİN NELER SÖYLEMİŞ?
BİRAZDA ATATÜRK'ÜN ANILARINDAN DERLEMELER
YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR
Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı. Atatürk rıhtımda onu bekliyordu.Deniz dalgalıydı.Kralın bindiği motor,inip çıkıyordu. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı.
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk: -Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.
HAPI YUTARDI
Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu: -Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu? Öğrenci,çabuk yanıt vermek için boş bulunup: -Hapı yutardı...dedi. Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti.Öğrenciye on numara verdi.
BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK
Yazı devriminden sonra(192,Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı. Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı. Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti: -Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak istrerdiniz? Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti: -Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır. Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu. Birgün Atatürkün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti. Atatürk: -Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dedi.Eğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isteriz.Sınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.
TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM
Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı. - Binbaşı mısınız? - Hayır. - Albay mı? - Hayır. - Korgeneral mi? - Hayır. - Peki nesiniz? - Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..
Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935
BENİM ADIM ATA DEĞİL
Atatürk'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi: Benim adım Ata değil, Atatürk'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?